25 Kasım 2013 Pazartesi

SİİRT ÜNİVERSİTESİ’NDE NELER OLUYOR? SN CUMHURBAŞKANI, SN BAŞBAKAN VE SN. YÖK BAŞKANI YOK MU? – ÖNDER AYTAÇ


ÖNDER AYTAÇ
Aslında bu konu “siyaset-idare ilişkisi ve menfaatler” konusu ile üniversitelerde master veya doktora tezi konusu olabilecek ilginç ilişkileri ve süreçleri içermektedir. Siyaseti, çıkar ve menfaatler doğrultusunda kullananların bir kurumu nasıl bitirdiğinin belki de en canlı örneğidir Siirt üniversitesi.
Üniversitedeki mevcut durumu daha iyi anlamak için öncelikle biraz geriye doğru dönüp rektörlük seçimlerini ve sonrasını hatırlamakta büyük yarar olacaktır.
Bildiğiniz üzere Siirt üniversitesi rektörlük seçimlerine 3 aday ile girilir ve yapılan seçim sonucunda mevcut rektör R. Ziyadanoğulları 29 (toplamda), Ö. Şahin 11 ve M. Erman sadece 4 oy alır.
Aslında her ne olduysa da bundan sonraki süreçte olur. Herkes çoğunluğun tercihi yani demokrasi ilkesi gereği R. Ziyadanoğulları’nın yeniden rektör olmasını beklerken Sayın Cumhurbaşkanımız teveccühlerini, en az oyu alan ve daha çiçeği burnunda yeni profesör olmuş, herhangi bir idarecilik ve yöneticilik deneyimi dahi bulunmayan M. Erman yönünde kullanır.
Bu kararı sorgulamak elbetteki haddimize değildir denilebileceği gibi, kendisinin Cumhurbaşkanlığından önceki cumhurbaşkanlarının ve YÖK Başkanlarının yaptığı hatalı uygulamaların aynısının tıpkısını Sn. Gül de tekrar etmekte ve htta birebir yanlış uygulamaları modellemektedir.
Sn. Gül’ün bu üniversitedeki rektör seçimindeki sübjektifliğine nasıl saygı duyulsun ki; en çok oyu alan R. Ziyadanoğulları’nı rektör yapılmamasının yanında 2. En çok oyu alan adayın yani Ö. Şahin’in rektör olması gerekirken, sadece 4 oy alan birisinin rektör yapılması bütünüyle Sn. Cumhurbaşkanı’nın hatalı olan bir uygulamasıdır. Yasaldır ama hatalıdır / sübjektiftir ve ‘benim adamı seçeyim’ yaklaşımıdır…
Ama ilginçtir ki o dönemde üniversite camiasında konuşulanlara göre; sadece 4 oy alan M. Erman’ın rektör olması çok önceden kesinleşmiştir. AKP’nin kendisi için devreye girdiği, özellikle meşum Siirt milletvekilinin ve meşum öğretim üyesinin bu iş için canla başla çalıştıkları, herkes tarafından zaten bilinmekte ve bütün şehirde de alenen konuşulmaktaydı.
Siirt üniversitesi rektörü açıklanınca bu tür dedikoduların boş olmadığı ve aslında bir yerlere dayandığı da böylece ortaya çıkmış oldu. Evet son sıradaki aday olan ve sadece 4 oy alan M. Erman rektör olarak atanmıştı. Üniversitenin kapılarının bundan sonra siyasete ardına kadar açılması da artık kimseyi şaşırtmamalıydı…
Malum Siirt milletvekilinin eski dönemde bir yad a iki kez ziyaret ettiği üniversite, şimdi adeta kendisinin yeni ofisi gibi olduğu da dilden dile dolaşmaktaydı. Üniversite de konuşulanlar işe şunlardı; Bundan sonraki yeni yapılanmayı rektör değil, onun seçilmesini sağlayanlar yapacaktı. Nitekim öyle de oldu. Kadrolaşma bu doğrultuda adım adım ve hızla yapıldı. Üniversitenin ihtiyaç ve gerekleri bir yana bırakılarak tek bir boş idareci kadrosu bırakılmaması için adeta zamanla yarışıldı.
Üniversite yönetimi olarak kabul edilen rektör, genel sekreter, genel sekreter yardımcısı ve personel daire başkanlığı gibi en önemli koltuklarda oturanların ve bunların gerisinde malum milletvekili ile Arap kökenli öğretim üyesinin olması, yeni dönemde neler yaşanacağını tahmin etmek bağlamında hiç de zor olmayacaktı.
Daire Başkanı, Şube Müdürü, Fakülte Sekreteri gibi boş idareci kadroları özellikle (birkaç istisna hariç) Arap kökenliler tercih edilerek, zaman kaybedilmeden hızla dolduruldu. Malum Siirt milletvekilinin referanslarıyla boş olan idari kadrolara da adeta bir hücum başlatıldı. Sadece idareci kadroları değil, açılan temizlikçi ve güvenlikçi kontenjanları da yine aynı çizgide ve aynı referanslarla hızla dolduruldu. Atanılan kadrolardaki görevler için gerekli olan yasal şartlar, hakkaniyet, ehliyet ve liyakate riayet hususları hemen değiştirildi ve sadece malum milletvekilinin referansı bu işlere girmek için yeterli oldu. Hızını alamayıp kendi kardeşini bile zabıt kâtipliğinden personel daire başkanlığına ataması da yine bu döneme denk geldi…
Sonuç olarak boş kadrolar 6 ay gibi kısa bir sürede jet hızıyla dolduruldu. Yani anlayacağımız eski rektörün 48 ayda bitiremediği bu zorlu iş, 6 ay gibi kısa bir sürede başarıyla tamamlandı. Boş kadroların doldurulması operasyonu vakit geçmeden tamamlanmasına rağmen hala ortada bir sorun vardı. Daha yerleştirilmesi gereken onlarca isim ise dışarıda kalmıştı. Anlaşılan sırasını bekleyen adam çok, ancak yerleştirilecek boş kadro kalmamıştı. Henüz kurulmamış, açılmamış tabela fakülteler, tabela yüksekokullar bile dolduruldu.
Ancak siyasetin doymayan gözü, çıkar ve menfaat iştahı üniversiteyi tamamıyla sistematize etmeye sanki yeminliydi. Bu nedenle şimdi sırada dolu olan, yani eski rektör tarafından doldurulan idareci kadroları vardı. Görülmemiş boyutta bir mobbing uygulanarak, burada görev yapan insanlara da baskı uygulandığına herkes birebir tanıklık etti ve maalesef ki halen de devam edilmekte. Buralarda görev yapan emektar ve işlerinin ehli insanlara karşı, başta “siyasetin gücü” olmak üzere maalesef Kanunda bulunan esneklikler, açıklıklar sonuna kadar kullanılarak (özellikle 2547 sayılı yök kanununun (13-B) maddesi  acımasızca kullanılarak) silindir harekatına girişildiği de bilinen bir diğer gerçek.
Üniversite Genel sekreterinin görevinden alınmasından sonra, yüksekokul müdürleri, SKS daire başkanlığı, personel daire başkanlığı, İMİD daire başkanlığı ve önemli düzeydeki şube müdürlüğü koltukları da kendi çıkarları doğrultusunda, adalete ve hakkaniyete adeta meydan okunurcasına boşaltıldı ve yerlerine de tamamıyla kendi adamları oturtuldu.
Üniversitenin kurulmasına ön ayak olmuş, her türlü eziyet ve sıkıntıyı çekip üniversiteyi sıfırdan bir yerlere getirmiş ve adeta üniversitenin hafızası niteliğindeki bu insanlara hiçbir görev verilmeyerek pasif duruma getirildi. Bu da yetmemiş olacak ki, görevden alınan bu tecrübeli idarecilere karşı bir itibarsızlaştırma ve etkisizleştirme hareketi de başlatıldı ve gecelerini gündüzlerini feda ettikleri üniversite, kendilerine adeta zindan edilmeye çalışıldı.
Tüm bu yapılanların tek bir amacı vardı. Bu idarecileri baskı ile yıldırarak üniversiteden ayrılmalarını sağlamak ve yerlerine sırada bekleyen yandaşları yerleştirmek. Özellikle başta 13-b maddesi olmak üzere YÖK’ün İlgili kanun maddeleri son haddine kadar istismar edilerek ve adeta yasalarla alay edilircesine haksız uygulamalar da artık sıklıkla yapılmaya başlanır.
Örneğin uygulanan psikolojik baskı sonucunda Dicle üniversitesine geçen Daire Başkanı kimdir? Ve yerine kim getirilmiştir?
Kendisi izindeyken makam odası açılıp eşyaları dışarıya çıkartılmaya çalışılan Doçent kimdir?
Görevinden alınır alınmaz makam odasının kapısı kırılan okul müdürü kimdir?
Üç ay içerisinde 3 kez görev yeri değiştirilen ve son olarak da “rektör danışmanı” komedisi ile makam odası elinden alınan ve şuan oturacak masası dahi bulunmayan daire başkanı kimdir?
Kendisine eften püften nedenlerle soruşturma açılan, daha sonra bu yollarla bir şey elde edilemeyeceği anlaşılınca, sebepsiz olarak görevinden alınan daire başkanı kimdir?
Görevde yükselme sınavı kimlerin menfaati için sürekli ertelenmekte ve ısrarla yapılmamaktadır?
Tüm bu iddiaların araştırılması gerekmekte değil midir?
Ve her şeyden önemlisi de gösterilen bu cahil cesareti nereden gelmektedir?
Elbette ki arkasına sığınılan siyasi iradeden. Hani şu kimsesizlerin kimsesi, gariplerin evi / ocağı olma iddiasında olan AKP’den…
Evet üniversitedeki “siyasi + idari + etnik operasyonlar” maalesef tüm hızıyla devam etmektedir. Ve yarın sıra kime gelecek endişesi ve gerginliği ile çalışma barışı adeta bitirilmiştir. Üniversitede taraflar, gruplar oluşturulmuş, kin ve nefretin her geçen gün artması için üstün çaba gösterilmiş, kimsenin yarın içinden çıkamayacağı tehlikeli ortamlar oluşturulmuştur.
Kısacası bu üniversitemizde Makam ve mevkiler artık, kin ve nefret duygularının tatmin edildiği araçlar olarak kullanılmaktadır. Onurları ve sabırları ile uğraşılanların Üniversite içerisinde veya dışında çok üzücü olaylara neden olması kaçınılmaz görülmektedir. İlgililer biran önce harekete geçmelidir. Ancak böylesi süreçte ters giden bir şeyler vardır. Yeni rektör ortalıkta pek görünmemektedir. Rektörün göstermesi gereken iradeyi, maalesef başkaları göstermektedir. Anlaşılan yönetim boşluğunu, birileri kendi menfaatleri doğrultusunda cömertçe kullanmaktadır. Ve maalesef ki pek çok yeni açılan üniversitelerde olduğu gibi burada da malum 2 kişinin; söz, tutum ve davranışları rektörünkinden çok daha önemli, çok daha öncelikli olduğu hocaların gözüne baka baka dikte ettirilmektedir. Rektör Bey adeta üniversitede odasına hapsedilmiş ve her hangi bir tasarruf hakkı olmayan bir konumdaymışçasına oturmaktadır. Varsa yoksa malum milletvekili ve üniversitenin malum gölge rektörü M.A. ve Y.A yaşanan bu sürecin başaktörleri olarak aksiyon halindedir.
Özellikle son yaşanan, ve kendi getirdikleri İMİD şube müdürünün görevden alınmasına sebep olan emniyet müdürünün, rektörü satın almalar konusunda uyarması olayları ve iddiaları acaba doğrumu dur ki bu durum mutlaka araştırılmalıdır.
Üniversitede jet hızıyla yapılan ve üniversite tarihinde yapılmamış bunca alım, ilgili makamlarca mutlaka incelenmeli ve denetlenmelidir.
Mesela MYO için alınan fotokopi makinesi için kim ne kadar komisyon almıştır araştırılmalı değil midir?
Şayet bu iddialar doğruysa, bunlar buzdağının sadece görünen yüzüdür. Burada acaba Arap milliyetçiliği perdesi altında, aslında masum Arap kardeşlerimizden uzak, kirli menfaat ilişkilerinin döndüğü Araplık olgusunun ise sadece bir araç, bir maske olarak kullanılması mı söz konusudur?
Üniversite camiasında konuşulan artık şudur: Herkes seçimlerden sonra kendi istediğini almıştır. Rektör rektörlük koltuğunu, malum milletvekili oluşturulacak kadrolaşmayı, malum öğretim görevlisi ise üniversite yönetimini…
Ve görünen şu ki herkes de halinden gayet memnun durumdadır. Siirt halkı bu olanlardan hiç memnun olmasa da, sürecin aktif aktörleri halinden çok memnun görünmektedir.
Üniversitede en son yaşanan gelişmelere bakılırsa Rektör bu durumdan rahatsız olmaya başlamış ve yeni bir hamleyle çevresini büyük üniversitelerden getirttiği aydın, çağdaş, ufku geniş ve gerçek manada akademisyen kimliği olan yeni bir ekiple güçlendirmeye çalışmaktadır. Ancak kendisinin ve oluşturmaya çalıştığı bu yeni ekibin karşısında duran akademik kimlikten uzak, adeta yönetime el koymuş, bağnaz, kurnaz, kindar, ufku dar, adeta bir toprak ağası zihniyeti taşıyan, feodal yapıdan beslenen ve sadece ırka dayalı bir yönetim anlayışı sergileyen mevcut yapıyı kırması hiç de kolay olmayacaktır.
Ama Sn. rektör, gerçek manada üniversite de bir şeyler yapılmak isteniyorsa, bu entrikacı ve köhnemiş ekibi dağıtmaktan başka çaresi de bulunmamaktadır. Rektör; üzerine serpilen “ölü toprağını” silkeleyerek ayağa kalkmalı; hiçbir etnik ayrımcılığa müsaade etmeden herkesi kucaklayıcı bir yönetim anlayışıyla çalışanların umudu ve güvencesi olmalıdır.
Tüm bunlar üniversite camiası ile birebir yapılan görüşmeler neticesinde yazılmıştır. Ancak yinede hepsi birer iddia niteliğindedir ve elbette karşı tarafında bu iddialar karşısında söz hakkı saklıdır. Ancak olan gerçekten de genç Siirt üniversitesine oluyor. Siirt halkının umudu, Siirt’i değiştirmesine inanılan çağdaş, bilimsel ve akademik başarıları beklenen üniversitenin fotoğrafı bundan ibarettir.
Herkes suskun. Zira her şeyi, alavere dalavere de olsa kendi doğrultusunda değiştirebilecek güçlü bir AKP’li gözüken siyasetin parmağı var bu işte. Adalet nerede diyenlere sanırım bu durum en güzel bir cevaptır. Böyle bir ortamda adalet aramak adalete haksızlıktır. Ancak inşallah işte bu zulüm ve haksızlıklar, siyasal kayırmacılık ve adaletsizlikler duyarlı insanlarımız sayesinde gerçekleşecek ve Hz. Ömer adaletinin gelmesine de katkı sağlayacaktır.
Özetle, yaşanan bu sürecin Sn. Başbakan’ın ve Sn. Cumhurbaşkanı’nın bilmesi çok ama çok önemlidir. Sn. Başbakan’ın maalesef ki –ülkesi adına- para kazanmakla meşgul olmasından dolayı bu işle ilgilenemeyecek bile olsa, Sn. Cumhurbaşkanı’nın böyle kötü bir tabloyu arzuladığını ve buna daha fazla tahammül edeceğini düşünmek istememekteyim. Ancak onun da Beşir Atalay Hocam konusundaki zaaflarının, üniversiteler konusunda sağlıklı icraat yapamamasına neden olacağını da üzülerek zannetmekteyim.
Bir lideri, bir idareciyi bitiren yakın çevresidir. Kendisinden olduğunu sandığı menfaatçilerdir. Bu süreçte büyük bir yanlış yönlendirme olmuştur. Ve yaşananlar maalesef bunun acı sonuçlarıdır…
‘Hz. Ömer adaleti mi dediniz?…’ Ben bunu ne Sn. Abdullah Gül’den, ne Sn. Recep Tayyip Erdoğan’dan, ne de Sn. YÖK Başkanı’ndan gerçekleştirilebileceğini sanmıyorum… Ama inşallah yanılırım…
Not: Siirt ile ilgili yazmalarımız devam edecek…
Kaynak :http://www.dusunceatolyesi.com/yok/siirt-universitesinde-neler-oluyor-sn-cumhurbaskani-sn-basbakan-ve-sn-yok-baskani-yok-mu-onder-aytac/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

YORUMLAR